Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Yanlı İtiraflar

    Acının taraflısını da gördüm.     Bir yanda sözde ülkücüler çözüm süreci adı altında terör örgütü beslendiği gerekçesiyle hükümete yükleniyor, diğer yanda fanatik ana muhalefetçiler hükümete ortak olma fırsatı ellerinden kaçmasın diye sesini çıkarmadan oturuyor, hükümet yalakaları olayı hükümetin terör örgütleri ve aykırı düşünceyle savaşı olarak görüyor, malum partinin destekçileri ülke dışında yeterince kıyamet kopmuyormuş gibi ülke içini karıştırmaya, kutuplaştırmaya çalışıyor.     Kimin kimi tuttuğu, kimin nereden ne çıkarı olduğu, kimlerin hangi saçma vaatlerle bir araya getirildiği hiçbir zaman ilgi alanıma girmemiştir; hepsi lokumu yesinler.     Ama ben acının taraflısını gördüm.     Ateş düştüğü yeri yakar, doğrudur. Ama ben o ateşin dumanını uzaktan görüp ağlayanları gördüm. Ben o ateşin etrafında kutlama yapanları gördüm. Ben gencecik ölümlerin "Örgütlermiş bunlar zaten, yok etmek lazım bunları." diye anlatıldığını duydum. Ben ailesinin gözü önünde vurulan
En son yayınlar

Sanırım Huzuru Buldum

    Uzun süre kendimi manyak zannettim. Evde kimse yokken zifiri karanlıkta müzik dinlemeler, sırf ışık yakmamak için Güneş'in battığı zamanda son ışık huzmesinden bile yararlanarak pencere kenarına tüneyip kitap okumalar, havanın kapalı ve yağmurlu olduğu günler yataktan zıplayarak kalkmalar... Fakat loş ışıkta battaniyeye sarılmış, baş aşağı post-rock dinlerken insan bu halet-i ruhiyeye mantıklı bir açıklama getirebiliyor.      Hayır, mantıklı açıklamalarımda depresyon veya asosyallik geçmiyor. Hayır, hayır kesinlikle ergenlik de yok.      Bu benim huzur anlayışım.      Ne zaman kafamda huzuru canlandırsam kendimi gökyüzünün gri bulutlarla kaplı olduğu, yukarı baktığımda sisli ormanları görebildiğim bir deniz kıyısında buluyorum.      Yalıtım.      Güneş yalıtımlı Dünya, ışık yalıtımlı odalar, gürültü yalıtımlı müzik... Benliğim de kendisiyle başbaşa kaldığında mutlu oluyor. İşte o zaman fark edemediğim detaylar, kafamı çevirip ikinci kez bakmadığım şeyler, hissetmeyi zaman

Forever Ergen

   İki hafta önce dünya üzerindeki on altıncı yılımı doldurdum. O gün pasta, hediyeler, arkadaşlar, aile vs her şeyden öte sahip olduğum en önemli şey 16 yıldı. 16 yıl. 5840 gün.     Bu bir doğum günü yazısıdır.     16 yaşındayım. Hala okula sırt çantasıyla gidecek yaştayım. Eklemlerim ağrımadan Just Dance yapabilirim. Metroya 1.50'a binip yaşlılara yer verebilirim. Dinlediğim grupların posterlerini odama asıp okul bahçesinde kestiğim çocuğu sosyal ağlarda dedesinin burcunu öğrenene kadar araştırabilirim.     Ama tabi siz isterseniz zamanınızı ileri alabilirsiniz. Babaanne kıyafeti satan mağazalardan başlar, en yüksek topukluyu alana kadar tüm AVM'yi dolaşırsınız. Bitmek tükenmek bilmeyen bir aşk acınız olur ve hayatınızı aşk, ihtiras, entrika dolu ama bir o kadar da sıkıcı pembe diziler gibi yaşamaya and içersiniz. Ve sürpriz! Metroda oturacak bol bol yeriniz oldu.    İşte o zaman geldiğinde biz sıradan ergenler, vagonun en sonunda ayakta dururken en saçma esprilere güler

İlk İzin Günü

    Eylül ayının üçüncü gününe geldiğimizde yazmaya karar verdim bu yazıyı. Çünkü bu ayın geldiğine sinirlenenler, sinirlenenlere sinirlenenler, ve bu iki gruba sinirlenen ben; beynim zonkluyordu.     Saçma geyikler, saçma olmayan geyikler, ülke sorunları, dünya sorunları, psikolojik problemli insanlar...bazen bunlar hakkında düşünemeyecek kadar umursamaz olabiliyoruz. İşte bu zamanlar geldiğinde beyninize bir hafta bile olsa tatil yapma fırsatı vermeniz gerekiyor. Ben de benimkine okul açılana kadar izin veriyorum, ne hali varsa görebilir ve ben de bu sırada yeni şarkılar keşfeder, belim ve boynum ağrıyana kadar uyur, evin içinde bazen yürüyerek bazen sürünerek dolaşır, günde bir kitap bitirir, kendimi bir yataktan başka bir koltuğa atarım. Umarım eğleniyorsundur, sevgili beyin.    Şaka bir yana, insanların düşünmezken daha mutlu oldukları kesin. Tamamen düşünmeyip tek hücreli canlı yaşamına özenmeyi önermiyorum tabi, bahsettigim fazla kafaya takmamak sadece. Bazen daha az kafa yo

Kalıplar

    Ağustos ortasında yağan yağmur ve beraberinde getirdiği kasvetli hava beni sürükleyerek bilgisayar başına getirdi ve işte burdayım, yazıyorum.     Yağmuru sevmek günümüzde Tumblr kızlarına mahsus bir şey olarak görülse de hepsinden önce ben vardım; 16 yıldır yılmadan en sevdiği mevsim yaz olanlara inatla sonbaharı savunan, sonbaharda doğmuş ve her sonbaharla yeniden doğan bir kız çocuğu. Blog'uma hoş geldiniz.     Tumblr kızlarına giydirerek başlamak istemezdim ilk yazıma, eleştirmek için burada değilim. Fakat içinde bulunduğum şartlar -ve içinde bulunduğunuz şartlar- buna izin vermiyor. Biraz daha açayım. Sürekli bizim gibi düşünmeyen insanları "poser, silik, inek, tumblr kızı" vb harika sıfatlarla damgalamaya bayılıyoruz/bayılıyorum. Bazı kızlar Lana Del Rey dinlemekten, kahveden ve yağmurda kitap okumaktan hoşlanıyor; bas damgayı. Çocuğun teki tüm yaşıtları gibi vurdulu kırdılı şeylerden hoşlanmıyor, kibar, kitap okuyup müzik dinlemeyi seviyor; bas damgayı. Dah